Ürün Geliştirme ve Üretim Planlama
09.03.2021
Günümüzün küresel dünyasında rekabetin şiddeti her gün artarak devam etmektedir. Artık rekabet bir bölgeden veya ülkeden değil, tüm dünyadan karşımıza çıkabilmektedir. Bu şiddetli rekabet ortamında işletmelerin ayakta kalabilmeleri için sürekli yeni ürün geliştirme çabalarında bulunmaları gerekmektedir. Duran bir hedefi vurmak nasıl daha kolay ise işletmelerin yenilik yapmada yavaşlamaları bile rekabette geride kalmalarının önemli bir nedeni olabilmektedir. Bu anlamda sürekli bir şekilde mevcut ve/veya potansiyel müşteriler tarafından tercih edilecek niteliklere sahip yenilikler yapılmalıdır.
İşletmelerin rekabetçi olması için gerekli yeni ürünlerin geliştirilmesinde pazarlama fonksiyonunun etkin kullanılmasına ihtiyaç vardır. Ar-Ge ve ilgili birimlerin çalışmasında pazarlama fonksiyonu tarafından sağlanacak geri bildirimler ve/veya pazarlama araştırmaları müşteriler tarafından değer atfedilecek ürünlerin geliştirilmesinde önemli bir girdi olacaktır. Dolayısıyla bu sürecin bilinçli ve planlı olarak etkin bir şekilde yürütülmesine ihtiyaç vardır. Bu çalışmaların sadece çeşitli işletme fonksiyonlarına sahip büyük işletmelerde yapılabileceği, KOBİ’ler de yapılamayacağı gibi bir yanılgıya ise düşülmemelidir. Bu bilgi ve anlayışa sahip her türlü işletme üst yönetimi müşterinin sesinin dinlenmesinin gerekli olduğunun farkında olmalıdır.
Ürün geliştirme, işletmelere rekabetçi olmayı sağladığı gibi işletmelerin satışlarının artmasına, pazar payının yükselmesine ve sonuçta kar ve karlılığın yükselmesine olumlu etki edecektir. Bu noktada yöneticilerin stratejik düşünmesi ve elde edilecek parasal girdiler ve tecrübe kazanımlarıyla tekrar bir sonraki ürünlerin geliştirilmesine yönelmesi artık günümüzde bir zorunluluktur. İşletmelerin sektöründe taklit edenler sınıfında olmaktan çıkıp, ilk etapta meydan okuyan işletmeler, sonrasında ise pazar lideri işletmeler olması için stratejik düşünmeye ve buna ilişkin bir vizyona ihtiyaç vardır. Bu vizyona sahip işletmelerin yeni ürün geliştirmeye yönelmesi ve bu noktada süreklilik kazanması da beklenen sonuçtur. Ancak ne yazık ki birçok işletme sahibinin veya yöneticisinin kendilerine şimdiye kadar çok şeyler kazandıran mevcut ürünlerine çok fazla güvenmesi ve gelecekte de kazandıracak olmasına ilişkin inançları bu yöneticileri pazarlama miyopluğuna itmektedir. Bir diğer ifadeyle pazarlama miyopluğuna yakalanan yöneticiler rekabetteki, hedef pazarlarındaki ve teknolojideki değişimi görememektedirler. Gördüklerinde ise artık çok geç olmaktadır. Birçok uluslararası büyük işletmede dahi bu pazarlama miyopluğuna yakalanılabilmektedir. Sonuç olarak yakını görebildiğimiz gibi çevremizde olan biteni de görmek ve yenilik çalışmalarına sürekli olarak kaynak, zaman, çaba ve bütçe ayırmak gerekmektedir.
Bazı işletmeler artımsal yenilik olarak ifade edilen küçük küçük ilerlemeler şeklinde yenilikler yapmaya yönelirken, bazı işletmeler ise radikal yeniliklere yönelmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki en iyi, iyinin düşmanıdır. Önce iyiyi elde etmek sonrasında en iyinin peşinde koşmak gereklidir.
Yeni ürün geliştirme çabaları sadece bir işletme fonksiyonun işi değildir. Yeni ürün geliştirme işletme içinde sinerjiyi gerektirmektedir. Ayrıca bu konuda bir işletme kültürünün oluşması da önemlidir. Üst yönetimin bu kültürün oluşturulmasında ve sürdürülmesinde önemli bir rolü bulunmaktadır. Bu noktada artık sadece bir işletmenin yetenek ve kapasitesine bağlı olan kapalı yenilik modelleri değil, farklı paydaşların yeni ürün geliştirme sürecinde katkılarının olduğu ve bu süreçte görev yaptığı açık yenilik modelinin benimsenmesi gereklidir. Bir diğer ifadeyle yenilik çalışmalarına tedarikçiler, aracılar, araştırma merkezleri, üniversiteler ve üzerinde çalışılan yenilik konusuyla ilgili her türlü paydaş süreçte görev alabilmelidir. Doğal olarak yenilikler için gerekli olan gizlilik şartları da sağlanmalıdır. Açık yenilik modelleriyle farklı tarafların katkılarıyla çok daha nitelikli ve rekabetçilik düzeyi çok daha yüksek yeni ürünler pazara sürülebilir.
Yeni ürün geliştirme sürecinin her bir aşaması üzerinde oldukça ayrıntılı çalışmaların yapıldığı aşamalardır. Bu aşamalardaki aksaklık veya eksiklikler pazara sürülecek yeni ürünlerde eksiklikler olmasına veya yeterli düzeyde testler yapılamadan ürünlerin pazara sürülmesine neden olacaktır. Her bir aşamada yapılan değerlendirmeler önemlidir. Bu noktada fikir aşamasından pazara sürme aşamasına kadar gelen yeni ürünler için en önemli değerlendirme, aslında ürün pazara sürüldükten sonra müşterilerin yapacağı değerlendirmelerdir. Müşterilerin beklentileri karşılanamaz ise yeni ürün geliştirme süreci zaman, çaba ve finansal açısından işletmeye oldukça maliyetli olacaktır. Ancak yine de mevcut rekabet ortamında işletmelerin yaşamlarını sürdürebilmeleri ve rekabetçi kalabilmeleri için riskleri göze alması bir zorunluluktur. Riski azaltan ise müşterinin sesini dinleyerek başlayan doğru bir sürecin planlanarak uygulanması olacaktır.
Yeni geliştirilen ürünlerin pazara sunulması sonucunda başarısız olmasının birçok nedeni olabilir. Yanlış zamanlama, pazar ve rekabet koşullarındaki değişimler, ürünün tam olarak geliştirilmeden pazara sürülmesi, müşterinin beklenti ve isteklerine uygun olmayan ürünlerin geliştirilmesi gibi birçok faktör yeni ürünlerin başarısızlık nedeni olarak ortaya çıkabilmektedir.
Günümüzde Covid 19 salgını ile birlikte tedarik zincirlerinde ortaya çıkan sıkıntılar işletmelerin tüm planlamalarını da alt üst etmiştir. Bu planlamaların başında ise üretim planlama çalışmaları gelmektedir. Tedarik ve termin konusunda yaşanan sıkıntılar, üretimlerin aksamasına ve bir domino etkisi ile sadece ülkemizdeki işletmeleri değil, tüm dünyayı etkiler hale gelmiştir. Belirli sektörlerde tedarik zincirindeki bozulmaların etkisi çok daha yüksek olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Bu noktada arz ve talep dengesi de bozulmuş ve mevcut talebe yetişemeyen arz nedeniyle birçok sektörde ürünlerin fiyatları aşırı yükselmiştir. Tedarik zincirindeki bozulmanın olumsuz etkilerinin daha uzun bir süre hissedileceği, salgın tüm dünyada belirli bir noktada kontrol altına alınana kadar da etkili olacağı aşikârdır. Bu süre ise hemen hemen her düzeydeki işletme için oldukça uzundur. Dolayısıyla ülkemizdeki ve dünyadaki hemen her işletme farklı tedarik kaynakları araştırmaya ve tedarikçilerini çeşitlendirmeye yönelmektedir. Bu durum, ülkemizin bulunduğu coğrafik konumu nedeniyle ülkemiz ve ülkemiz işletmeleri açısından ise önemli fırsatlar doğurmaktadır.
"Prof. Dr. Erkan Özdemir" - Bursa Uludağ Üniversitesi,
İktisadi Ve İdari Bilimler Fakültesi,
İşletme Bölümü
İşletmelerin rekabetçi olması için gerekli yeni ürünlerin geliştirilmesinde pazarlama fonksiyonunun etkin kullanılmasına ihtiyaç vardır. Ar-Ge ve ilgili birimlerin çalışmasında pazarlama fonksiyonu tarafından sağlanacak geri bildirimler ve/veya pazarlama araştırmaları müşteriler tarafından değer atfedilecek ürünlerin geliştirilmesinde önemli bir girdi olacaktır. Dolayısıyla bu sürecin bilinçli ve planlı olarak etkin bir şekilde yürütülmesine ihtiyaç vardır. Bu çalışmaların sadece çeşitli işletme fonksiyonlarına sahip büyük işletmelerde yapılabileceği, KOBİ’ler de yapılamayacağı gibi bir yanılgıya ise düşülmemelidir. Bu bilgi ve anlayışa sahip her türlü işletme üst yönetimi müşterinin sesinin dinlenmesinin gerekli olduğunun farkında olmalıdır.
Ürün geliştirme, işletmelere rekabetçi olmayı sağladığı gibi işletmelerin satışlarının artmasına, pazar payının yükselmesine ve sonuçta kar ve karlılığın yükselmesine olumlu etki edecektir. Bu noktada yöneticilerin stratejik düşünmesi ve elde edilecek parasal girdiler ve tecrübe kazanımlarıyla tekrar bir sonraki ürünlerin geliştirilmesine yönelmesi artık günümüzde bir zorunluluktur. İşletmelerin sektöründe taklit edenler sınıfında olmaktan çıkıp, ilk etapta meydan okuyan işletmeler, sonrasında ise pazar lideri işletmeler olması için stratejik düşünmeye ve buna ilişkin bir vizyona ihtiyaç vardır. Bu vizyona sahip işletmelerin yeni ürün geliştirmeye yönelmesi ve bu noktada süreklilik kazanması da beklenen sonuçtur. Ancak ne yazık ki birçok işletme sahibinin veya yöneticisinin kendilerine şimdiye kadar çok şeyler kazandıran mevcut ürünlerine çok fazla güvenmesi ve gelecekte de kazandıracak olmasına ilişkin inançları bu yöneticileri pazarlama miyopluğuna itmektedir. Bir diğer ifadeyle pazarlama miyopluğuna yakalanan yöneticiler rekabetteki, hedef pazarlarındaki ve teknolojideki değişimi görememektedirler. Gördüklerinde ise artık çok geç olmaktadır. Birçok uluslararası büyük işletmede dahi bu pazarlama miyopluğuna yakalanılabilmektedir. Sonuç olarak yakını görebildiğimiz gibi çevremizde olan biteni de görmek ve yenilik çalışmalarına sürekli olarak kaynak, zaman, çaba ve bütçe ayırmak gerekmektedir.
Bazı işletmeler artımsal yenilik olarak ifade edilen küçük küçük ilerlemeler şeklinde yenilikler yapmaya yönelirken, bazı işletmeler ise radikal yeniliklere yönelmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki en iyi, iyinin düşmanıdır. Önce iyiyi elde etmek sonrasında en iyinin peşinde koşmak gereklidir.
Yeni ürün geliştirme çabaları sadece bir işletme fonksiyonun işi değildir. Yeni ürün geliştirme işletme içinde sinerjiyi gerektirmektedir. Ayrıca bu konuda bir işletme kültürünün oluşması da önemlidir. Üst yönetimin bu kültürün oluşturulmasında ve sürdürülmesinde önemli bir rolü bulunmaktadır. Bu noktada artık sadece bir işletmenin yetenek ve kapasitesine bağlı olan kapalı yenilik modelleri değil, farklı paydaşların yeni ürün geliştirme sürecinde katkılarının olduğu ve bu süreçte görev yaptığı açık yenilik modelinin benimsenmesi gereklidir. Bir diğer ifadeyle yenilik çalışmalarına tedarikçiler, aracılar, araştırma merkezleri, üniversiteler ve üzerinde çalışılan yenilik konusuyla ilgili her türlü paydaş süreçte görev alabilmelidir. Doğal olarak yenilikler için gerekli olan gizlilik şartları da sağlanmalıdır. Açık yenilik modelleriyle farklı tarafların katkılarıyla çok daha nitelikli ve rekabetçilik düzeyi çok daha yüksek yeni ürünler pazara sürülebilir.
Yeni ürün geliştirme sürecinin her bir aşaması üzerinde oldukça ayrıntılı çalışmaların yapıldığı aşamalardır. Bu aşamalardaki aksaklık veya eksiklikler pazara sürülecek yeni ürünlerde eksiklikler olmasına veya yeterli düzeyde testler yapılamadan ürünlerin pazara sürülmesine neden olacaktır. Her bir aşamada yapılan değerlendirmeler önemlidir. Bu noktada fikir aşamasından pazara sürme aşamasına kadar gelen yeni ürünler için en önemli değerlendirme, aslında ürün pazara sürüldükten sonra müşterilerin yapacağı değerlendirmelerdir. Müşterilerin beklentileri karşılanamaz ise yeni ürün geliştirme süreci zaman, çaba ve finansal açısından işletmeye oldukça maliyetli olacaktır. Ancak yine de mevcut rekabet ortamında işletmelerin yaşamlarını sürdürebilmeleri ve rekabetçi kalabilmeleri için riskleri göze alması bir zorunluluktur. Riski azaltan ise müşterinin sesini dinleyerek başlayan doğru bir sürecin planlanarak uygulanması olacaktır.
Yeni geliştirilen ürünlerin pazara sunulması sonucunda başarısız olmasının birçok nedeni olabilir. Yanlış zamanlama, pazar ve rekabet koşullarındaki değişimler, ürünün tam olarak geliştirilmeden pazara sürülmesi, müşterinin beklenti ve isteklerine uygun olmayan ürünlerin geliştirilmesi gibi birçok faktör yeni ürünlerin başarısızlık nedeni olarak ortaya çıkabilmektedir.
Günümüzde Covid 19 salgını ile birlikte tedarik zincirlerinde ortaya çıkan sıkıntılar işletmelerin tüm planlamalarını da alt üst etmiştir. Bu planlamaların başında ise üretim planlama çalışmaları gelmektedir. Tedarik ve termin konusunda yaşanan sıkıntılar, üretimlerin aksamasına ve bir domino etkisi ile sadece ülkemizdeki işletmeleri değil, tüm dünyayı etkiler hale gelmiştir. Belirli sektörlerde tedarik zincirindeki bozulmaların etkisi çok daha yüksek olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Bu noktada arz ve talep dengesi de bozulmuş ve mevcut talebe yetişemeyen arz nedeniyle birçok sektörde ürünlerin fiyatları aşırı yükselmiştir. Tedarik zincirindeki bozulmanın olumsuz etkilerinin daha uzun bir süre hissedileceği, salgın tüm dünyada belirli bir noktada kontrol altına alınana kadar da etkili olacağı aşikârdır. Bu süre ise hemen hemen her düzeydeki işletme için oldukça uzundur. Dolayısıyla ülkemizdeki ve dünyadaki hemen her işletme farklı tedarik kaynakları araştırmaya ve tedarikçilerini çeşitlendirmeye yönelmektedir. Bu durum, ülkemizin bulunduğu coğrafik konumu nedeniyle ülkemiz ve ülkemiz işletmeleri açısından ise önemli fırsatlar doğurmaktadır.
"Prof. Dr. Erkan Özdemir" - Bursa Uludağ Üniversitesi,
İktisadi Ve İdari Bilimler Fakültesi,
İşletme Bölümü